Salı, Ağustos 16

Havaalanından kadın manzaraları...


Çok yakında yeniden Danimarka'ya gidiyorum. Oradayken neler yapsam acaba diye düşünürken aklıma önceki seyahatlerim ve dolayısıyla da havaalanı anılarım geldi. Uçağa bineceği için bu kadar kendinden uzaklaşan bir ırk daha yoktur sanırım. Gelin bugün size havaalanındaki Türk kadınlarından bazı örnekler vereyim, dönüşte de erkekleri incelemeye alırız :)

  • Genç kesimin saçları yapılı, yüzleri düğüne gidermişcesine makyajlıdır. Tercihleri mutlaka daracık kıyafetler ve topuklu ayakkabıdan yanadır. Kan dolaşımı durmuş, firketeler beynine kadar batmış kime ne! Ama orta yaşı geçtikten sonra rahatına düşkün olur, naylon çorap üstü terliği dünyalara değişmez.
  • Havaalanında kontrolden geçeceğini bile bile ayaklı Kapalıçarşı gibidir; o kolyeler, bilezikler, yüzükler, halhallar öttükçe kendine değil güvenlik görevlisine sinirlenir.
  • Uçağın kalkmasını beklerken kıtlıktan çıkmışcasına çikolata, içki, sigara ve kozmetik malzemesi almaya çalışır, hiç Türk olmayan birinin size gelip de limitim doldu sizin pasaporta işletebilir miyim dediğini duydunuz mu mesela?
  • Çocuklarıyla gurur duyar ama "İsmail gelirsem oraya bacaklarını kırarım" diye terminaller ötesi bağırmaktan da kendini alamaz. Tehditler çoğu zaman işe yaramaz, çocuklar bağırmaya, tekmelemeye ve koşturmaya devam eder.
  • Uçak yolculuğu bu, ne olacağı belli olmaz. Yolculuğa özel sarma, köfte, ekmek arası sandviç üçlüsünü yanından ayırmaz, uçuş sırasında da itinayla elden ele gezdirerek beğeni toplar.
  • Ne olacağı belli olmaz dedik ya; uçağa biner binmez ne kadar yastık, battaniye, gazete varsa toplayıp portakal suyuyla fındığın yolunu gözlemeye başlar. 
  • Teyzelerimiz için bavulların kaybolma riski en fenasıdır. Onlar barkod etiketlerine, bagaj bantlarına falan güvenmezler. Kimi zaman poşetler, kimi zaman iple bağlanmış koliler, kimi zaman da bez çantalar kullanır minik minik bavulcuklar hazırlarlar yanlarına almak için. Gerekirse eşin dostun bavulcuklarına aktarma yapar ama her seferinde kabin bagajı limitlerini ağlatırcasına zafer kazanırlar. Genç nesil bu korkuyu nispeten üzerinden atmıştır; pasaporttan geçer geçmez ilk işi bagaj bandının en önündeki yeri kapmak için atletizm rekoru kırmak olur.
Türk kadını tüm bu maceranın sonuna geldiğinde mutsuzdur. Kolay mı uçmak, her tarafı tutulmuş, elleri ayakları davul gibi olmuştur. Uçak çok sallamış, midesi bulanmış, tansiyonu fırlamıştır. Ama coşkuyla alkışlayıp pilota saygılarını sunmaktan da geri kalmaz, ne de olsa uçmayı seven bir kadındır o :) 
  

Pazartesi, Ağustos 8

Benden Pollyanna olur mu?

Eeee nerede kalmıştık?
Sürekli eleştiriyorum biraz da hayatın güzel yönlerini kaleme alayım dedim, bir baktım ki koskoca 2 ay geçmiş yazmayalı! Görüşmeyeli neler oldu bir düşüneyim.. Hala bardağın boş tarafından bakıyorum mesela, ama kendimce bu halimle eğleniyorum da aslında. Birşeyleri gözlemlemek; yolunda gitmeyen, eksik kalan şeyleri fark edip inceden dalgamı geçmek beni kötü bir insan yapar mı sizce? Ne zaman pozitif olmayı denesem kendimi Pollyanna gibi hissetmeye başlıyorum, özümden uzaklaşıyormuşum gibi geliyor. Kimbilir belki de mutluluğun yolu Pollyanna olmaktan geçiyordur..
Şükretmeyi bilmek, umudunu yitirmemek, vazgeçmek yerine azmetmek gerek farkındayım. Anlaşılan bugün yine birinin beni iteklemesi lazım, çünkü çok karamsarım. Kendini şartlayabilen, olayları görmek istediği gibi görebilen, istediğini elde etmek uğruna yılmadan, usanmadan ve hatta utanmadan didinen insanlara şapka çıkarma yazımdır bu!
Herkese mutlu günler :)