Salı, Mart 29

burada hayat var mı?

Son günlerde internetteki arkadaşlık sitelerini düşünür oldum. MIRC'la başlayan sohbet odaları, ardından ICQ, bir kaybolup bir dirilen Yonja, Siberalem, Mynet, 34730 gibi semtlere özel siteler saymakla bitmiyor, üstelik üye sayıları hiç de azımsanacak gibi değil. Peki bu kadar insan gece gündüz bu sitelerde ne arıyor? "Birşey aramıyorum, sadece vakit geçiriyorum" diyenlere inanması zor geliyor; vakit geçirmek için spor yap, birşeyler oku, arkadaşlarınla buluş ne bileyim ekrana bakmak neden daha çekici? Çünkü orada bir "kaçış" var. Orada istediğin kişi olabilirsin; yanından geçerken günaydın demeye cesaret edemediğin insanları kendine hayran bırakabilirsin. Sitelere göz gezdirin, tüm erkekler yakışıklı, centilmen ve zengin; tüm kızlar hem dört dörtlük ev hanımı, hem seksi hem de bir o kadar kültürlü. Tabii sanal ortamda sınır tanımayan insanlar olunca, haliyle ruh haliniz tek tıkla değişebiliyor, nasılsa geldiği yerde çok var diye düşünenler size her türlü saygısızlığı yapabiliyor; kimi zaman cahilliğinden, kimi zaman da adiliğinden... Sütten ağzı yananlar, işi biraz daha garantiye alabilmek için şimdilerde paralı üyelikleri tercih ediyorlar. Ancak çevremden duyduğum kadarıyla bu da kalite ve sahtekarlık sorununu pek çözememiş. Neyse bu bir tercih meselesi, kimseyi zorla üye yapmıyorlar :)  
Benim asıl merak ettiğim ve görmek istediğim internetin diğer yüzü. Artık interneti "vakit geçirmek" için değil de, hayatı her anlamda daha kaliteli yaşamak için kullanyoruz. Kilometrelerce uzaklıktaki üniversitelerden eğitim alabiliyoruz, saatlerce kuyrukta beklemeden banka işlemlerimizi halledebiliyoruz, hatta mağaza mağaza gezmek yerine bir tıkla istediğimiz ürünleri kapımıza kadar getirebiliyoruz. Amaç zamanımızı en iyi şekilde değerlendirebilmek, ordan burdan çaldığımız dakikalarda hayattan daha fazla keyif almaya çalışmak.. Hal böyle olunca merak etmeden duramıyorum. Eviyle işi arasında sıkışıp kalmış insanların gerçekten birşeyler paylaşabilecekleri, sosyal hayatlarına keyifli ve kaliteli anlar katabilecekleri platformu ilk kim sunacak?

Pazartesi, Mart 14

hayatta en çok neye sahip olmak istersiniz?

Sağlık? Kariyer? Para? Aşk? Hepsi dediğinizi duyar gibiyim.. Elbette her insan sağlıklı bir yaşam sürmek ister, başarılı bir iş hayatı, mutlu bir aile, rahat bir yaşam..Bunların hepsi bir insanın sahip olmak isteyeceği şeyler. Peki yaşam yolumuzu çizerken neye göre karar vermeli? İşte asıl merak ettiğim bu.. Ne zaman bir felaket yaşansa her işin başı sağlık diyorum, cana geleceğine mala gelsin diyorum.. Sonra hayatın akışına dalıp unutuyorum, daha iyi hayat koşullarına sahip olmak istiyorum, daha iyi bir kazanç, daha başarılı bir iş hayatı.. Bazen de yok diyorum hayatta herşey boş diğer yarın olmadıkça; aslolan aşktır diyorum.. Anlayacağınız kafam karışık!
Hem sağlıklı yaşayıp, hem çok çalışıp başarılı olmak hem de mutlu bir birliktelik yaşamak gerçekten mümkün mü? Bunu kısmen de olsa başaranlara soruyorum: nedir bunun formülü? Kader mi? Şans mı? Her adımı planlayarak atmak mı? Hepsinden biraz denesem de hala başaramadığımı hissediyorum. Dün canla başla çalışırken bugün herşeyi bırakıp sevgilimle dünyanın bir ucuna gitmek istiyorum. Muhtemelen yarın da bir sahil kasabasına yerleşip kendimi doğaya bırakmak isteyeceğim.. Bir insan birşeyi gerçekten isterse geri kalan herşeye göğüs gerebilir diyip duruyorum, ama gel gör ki uygulamaya gelince "nereye gideceğini bilmeyene hiçbir rüzgardan hayır gelmez" modelindeyim.. Pazartesi sendromuna mı vereyim yoksa aklımı başıma mı devşireyim bilemedim!

Salı, Mart 1

kaldırım mühendisliği bölümü istiyorum!

Günümüzde popülerliğini yitirse de eskiden işsiz güçsüz, avare avare dolanan insanlara "kaldırım mühendisi" denirdi (bkz: ekşisözlük). Yıllar yılı düşünüp dururum neden bizim kaldırımlarımız düz olamıyor, kazayla düz olanına denk geldiğimizde neden 3 ay sonra sökülüp yamultuluyor ve neden bastığım zaman o taşların altından su fışkırıyor? Hele bir de topuklu ayakkabı giymişsem o zaman değmeyin keyfime! Zaten zar zor kurduğum denge bir anda altüst olurken kendimi Medrano Sirki'nde hissediyorum; taşların arasına kurban verdiğim topuk kapakları bir yana, seke seke yürümeye çalışırken kimbilir ne garip bir görüntü çiziyorumdur düşünmek bile istemiyorum. Acaba yaşlı veya engelli olsam halim ne olur onu da siz düşünün...
Şimdi bunları niye mi yazdım? Çünkü kaldırım mühendisleri olsun istiyorum!

Gelişmiş ülkelerde kaldırımlar şöyledir böyledir diye ahkam kesmeyeceğim, önemli olan benim ülkemin kaldırımları ve hızla gelişip büyürken bu kadar kolayca çözülebilecek bir sorunu neden yıllardır çözemiyoruz aklım almıyor gerçekten. 18. yüzyılda döşenen kaldırımlar jilet gibiyken yüzbinlerce dolara alınan evlerin önünde bile neden yürünemiyor? Rant veya her ne sebeple olursa olsun 3 ayda bir yeni kaldırım taşı döşeteceğimize o masrafı kullanılacak işgücünü eğitmeye ayırsanız, bu işin gerçekten mühendislik bilgisi gerektirdiğini kabul etseniz herşey kendiliğinden çözülecek zaten. Bunu herkes görebiliyorken belediyeler nasıl göremez yine aklım almıyor. Bunu gördükleri halde bir çözüm üretmemelerini sadece halka eziyet etme güdüsüne bağlayabilirim ama onu da ülkemin yöneticilerine yediremiyorum işte! Başka sorun mu kalmadı da kaldırımlara taktın diyenleri duyar gibiyim; elbette çok daha önemli sorunlarımız var, olmaya da devam edecek. Ama bu saçmalık da bir son bulsun istiyorum ve belediyeden kadın yetkilileri topuklu ayakkabılarıyla kaldırımları teftiş etmeye çağırıyorum! Sesimi duyan olur mu ne dersiniz?