Pazar, Aralık 22

oh olsun diyen insanlara döndük

Ortalık günlerdir "tarihi yolsuzluk ve rüşvet skandalı" ile çalkalanıyor. Kendimi her ne kadar gündemden uzak tutmaya çalışsam da başaramadım. En son Gezi zamanında böyle olmuştum; laptop, iPad, telefon hepsi birden elimdeydi, sabaha kadar tweetleri, facebook iletilerini okuyor, videoları izliyordum. Bu sefer de öyle oldu; ancak tek bir farkla. Kalbim sıkışmıyordu bu sefer, korkmuyordum. Aksine, içimde tarifi zor bir heyecan vardı, mutlu bir heyecan. İçten içe sevinirken, "beter olun" derken, "oh olsun" derken buldum kendimi! Çok zordu peşin hükümlü olmamak, çok zordu her nasılsa bir anda hatırladığınız "masumiyet karinesini" akılda tutmak.

Neden mi? Nedenini sormaya gerek var mı, ne de olsa bunu siz yaptınız! Yıllardır bir arada süregelmiş hayatları o kadar keskin çizgilerle ayırdınız ki! Biz kendi halimizde hayatın akışına kendimizi kaptırmışken önceleri gizli gizli, son 2 yıldır da alenen birbirimize düşman ettiniz bizleri. Başarınızla övünün!

Mesela başı kapalı kişilere karşı hiçbir önyargım veya olumsuz düşüncem yoktu. Ama ne zaman siz "başı açık kadın perdesiz eve benzer, ya satılıktır ya kiralık" dediniz, benim içime ilk nefret tohumunu ektiniz. Bitmek bilmeyen "benim başörtülü bacım" demogojinizle ister istemez beni başörtülü insanlara karşı doldurdunuz. Sizler her fırsatta beni namussuz ilan ettiniz; yaşadığım hayata, tercihlerime utanmadan dil uzattınız. İşte bundandır, başı kapalı olup da toplum içersinde umarsızca adeta sevişen çiftleri görünce normalde başımı çevirip bakmayacakken gözlerimi gözlerine diker oldum.

Kimsenin dini inancını sorgulamadım bugüne kadar, haddime değil! Maaşallah ama siz utanmadan Allah'la kul arasındakilerin de bekçisi kesildiniz. Bir yandan dilinizden Allah'ı düşürmezken, bir yandan da her türlü günaha bulaşmaktan geri kalmadınız, en sonunda kendi halindeki insanları bile dinden soğuttunuz.

Yolsuzluklarınız bir bir gözler önüne serilirken, alabildiğine pişkinsiniz. Suçu ispatlanana kadar herkes masumdur diyorsunuz, bizleri hakkaniyete davet ediyorsunuz. Lakin biz onu da kaybettik. Gezi'de gözleriniz dönmüş halde, işine giden insanları, turistleri, savunmasız gençleri biber gazına boğduğunuzda, sokakların elektriğini kesip kendi vatandaşınızı kıstırdığınızda, sebepsiz yere genç, yaşlı, kadın, erkek demeden ölesiye dövdüğünüzde kaybettiniz siz o hakkınızı. Bu insanların suçu neydi? Neyi ispatlamıştınız da bu şiddeti meşru kıldınız? Ölenler, gözünü kaybedenler, sakat kalanlar ve binlerce psikolojik şiddet mağduru insan için "masumiyet karinesi" mevzu bahis değildi nedense. Yaralılara yardım eden doktorları, sebepsiz gözaltına alınan insanlara yardım eden avukatları yaka paça götürürken masumiyet karinesini de götürmüştünüz anlaşılan.

Bir yolunu bulup pisliklerinizi yine örteceksiniz belli, ne de olsa yasama, yürütme, yargı hepsi avucunuzun içinde. Ama olsun, bugünlerde içimde yeniden bir umut var. Bana sorarsanız, çatlaklardan iyiden iyiye su sızmaya başladı, kumdan kalenizin yıkılması üç vakte kadardır evelallah.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder